top of page
Tracy Bowell.jfif

Dilbilimsel Olgular

Prof.Dr.Tracy Bowell'ın Eleştirel Düşünme Kılavuzu (Tübitak: 2018) kitabından kısaltılarak alınmıştır.

 

Amacımız, konuşmacı veya yazarın sözlerini duyan veya okuyan dinleyici ve okurların ne anlamalarını, dolayısıyla da ne yapmalarını veya neye inanmalarını istediğini çözmektir. Günlük dilin bazı kullanım biçimleri bazen bu işi zorlaştırabilir çünkü konuşmacı ve yazarların kastettikleri anlamlan gizler ve böylece kullandıkları cümlelerle hangi önermeleri iletmeye çalıştıklarını anlamayı güç bir hâle getirir. Bu nedenle başarılı eleştirel düşünürler dilin, yazar ve konuşmacıların vermek istedikleri anlamları gizleyebilecek kullanımlarının farkında olmalı ve sorun yaratması muhtemel cümleleri görmede ustalaşmalıdır.

Bulanıklık

Bulanıklık, sıklıkla, bilinçli olarak, bir argümanın içeriğini anlaşılmaz hale getirmek ve asıl fikri retorik bir şekilde örtbas etmek amacıyla kullanılır. Bir cümle belirli bir bağlam içerisinde birden fazla biçimde yorumlanabiliyorsa o bağlamda bulanıktır. İki tür bulanıklık vardır.

Sözlüksel bulanıklık

Münferit sözcük veya söz öbeklerinin birden fazla anlama sahip olmaları hâlinde ortaya çıkan bir özelliktir. El sözcüğü böyle bir sözcüktür. “Eli aldı" cümlesi aşağıdaki önermelerden herhangi birini kastediyor olabilir:

  • Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan kısmını aldı.

  • Oynadığı satranç oyununda bir tur kazandı.

  • Yabancı biri ile evlendi.

 

Sözlüksel bulanıklığın yalnızca adlar için geçerli olmadığını unutmayın. Bir arkadaşınızın arabasını işaret ederek "Bu en eski arabam” dediğini düşünün. Cümle, gösterilen arabanın arkadaşınızın satın aldığı ilk araba olduğu anlamına gelebileceği gibi, diğer arabalarından daha önce üretildiği anlamına da gelebilir. Hangi yorumu kabul ettiğiniz, gösterilen arabaya ilişkin İnançlarınızı etkileyecektir.

Sözdizimsel bulanıklık

Bu durum, bir cümledeki sözcüklerin dizilimi, cümlenin birden fazla biçimde (birden fazla önermeyi ifade edecek biçimde) anlaşılmasına neden olduğunda ortaya çıkar. Örneğin, "33 yaşındaki Bayan Jones dün Leeds Ceza Mahkemesi’nde tehlikeli araç kullandığını kabul etti” cümlesi aşağıdaki anlamlara gelebilir.

  • Dün Leeds Ceza Mahkemesi karşısına çıkan Bayan Jones, tehlikeli araç kullandığını kabul etti.

  • Dün, Bayan Jones. Leeds Ceza Mahkemesi içerisinde tehlikeli araç kullandığını kabul etti.

 

Sözlüksel bulanıklığı incelerken iki veya daha fazla sayada olası ve farklı anlamı -dolayısıyla iki veya daha fazla farklı kaplamı- olan sözcüklerin bulanık olduğunu görmüştük. Söz konusu anlamların kendileri son derece net ve kesin olabilir. Buna karşın, bir sözcük veya ifadenin anlamı kesin değilse veya ilgili bağlamda sözcükle anlatılmak istenen belli değilse, o sözcük veya ifadenin anlamı belirsizdir. Dolayısıyla bir sözcük belirsiz olmadan bulanık olabilir, örneğin, “top (yuvarlak oyuncak, gülle atan ateşli silah) ya da bulanık olmadan belirsiz olabilir.

Bazen kendi görüşündeki zayıflığın farkında olan kişiler, bu zayıflığı gizlemek ve okur ya da dinleyicilerinde güçlü onaylama veya kınama duygulan uyandırmak için kasten anlamı belirsiz bırakır. Kamu söylemlerinde retorik güce sahip birçok hararetli sözcük belirsiz bir kullanıma sahiptir. Örnekler arasında “hak”, “liberal”, “taciz", “ırkçılık” ve “cinsiyet ayrımcılığı” sözcükleri sayılabilir. Bu sözcük ve söz öbeklerinin her biri için kusursuz kesinlikte bir anlam bulmak zordur ve böyle bir anlama sahip olmalarını beklemek de gerçekçi olmayacaktır. Bu terimlerin kaplamları, aralarında kesin bir birliktelik bulunmayan nesneler, inançlar ve eylemlerden oluşan bir kümedir.

 

Örneğin, "sol görüşlü” söz öbeğini ele alalım. Bu söz öbeği aşağıdakileri de kapsayan çeşitli nitelikleri ifade eder:

  • hoşgörülü bir toplum inancı

  • sosyalist

  • sendika yanlısı

  • komünist

  • savaş karşıtı

  • çevreci

  • eylemci

  • radikal

  • protestocu

  • ilerici

  • marksist

 

Sözcükler, felsefi olarak daha teknik bir yönden de belirsiz olabilir. Dil filozofları 'belirsiz" terimini net bir anlama sahip ama kaplanımın sınırlan belli olmayan sözcükler için de kullanır. Bariz bir örnek, "turuncu’ gibi renk sözcükleridir: Turuncu şeylerle mesela sarı şeyler arasında kesin bir sınır yoktur. Ancak genelde farklı şeyeri bu tür özellikler açısından kesin bir biçimde karşılaştırabiliriz. Örneğin, X’in kel, şişman, uzun boylu veya hızlı olup olmadığını kesinlikle söyleyemesek de Y’den daha kel veya daha şişman, uzun boylu veya hızlı olduğunu söyleyebiliriz.  

Bu olguları günlük dilde düşünmeden yorumlamaya alıştığımızdan, çoğunlukla bu tür belirsizliklerin üzerinde durmayız. Ancak en basit örnekler bile yanlış anlamalara neden olabilir. Patronunuzun bu sene maaşınıza "yüksek bir zam” yapacağına söz verdiğini düşünün ama zamlı maaşınızı aldığınızda yalnızca saatte 10 peni veya sent zam yapıldığını görüyorsunuz. Şikâyet ettiğinizde patronunuz zammın geçen senekinden daha fazla olduğunu, dolayısıyla da nispeten yüksek olduğunu söyleyerek sözünde durduğunu savunuyor. Bu örnekler, bulanıklık ve belirsizliğin ne kadar yaygın ve sık karşılaşılan kavramlar olduğunu, başkalarını net bir biçimde anlama ve kendimizi net bir biçimde ifade etme girişimlerimizi ne kadar zorlaştırdıklarını göstermektedir.  

Retorik sorular

Retorik sorular, bir soru biçiminde olmalarına rağmen dolaylı olarak bir önerme ileri sürer. Yani aslında bir soru sormak için değil, dolaylı bir şekilde bir tikir belirtmek için kullanılırlar. Retorik sorular ile polemiğe dayanan basın haberlerinde ve Twitter’da sık karşılaşılır. Eğer çözümlediğiniz metinlerde ve konuşmalarda retorik sorularla karşılaşırsanız, soruyu bir bildirme cümlesi olarak yeniden yazmayı deneyin. Örneğin, eğer biri şu cümleyi yazmışsa: 

Sırf benimle aynı fikirde olmadığın için konuşma özgürlüğümün sınırlanması şart mı?

muhtemelen asıl iletmek istediği önerme özgürlüklerinin bu şekilde sınırlanmaması gerektiğidir, dolayısıyla aslında bir soru sormuyordur. Umduğu, okurun otomatik olarak "Hayır, elbette sınırlanmamak" diye yanıt vermesidir.  

İroni Yapma

Konuşmacı ve yazarlar bazen iddialarını ironi yaparak ifade eder. Bu, sözlük anlamı ile kabul edildiğinde asıl söylemek istedikleri şeyin tam aksi anlama gelen ya da söylemek istediklerinden çok farklı bir anlam taşıyan bir dil kullanmak demektir. Aşağıdaki örneği ele alalım:

Televizyonda yayımlanan bir eğlence ödülleri töreninde sahne alan genç bir kadın şarkıcı, erkek dansçılar ile seyircilerin önünde kışkırtıcı bir şekilde dans ediyor. Anneniz, "Aman ne kadar zarif bir kız!” diyor.

Muhtemelen anneniz ironiye başvurmakta ve dansı son derece kaba bulduğunu anlatmaya çalışmaktadır.

Niceleyicilerin Getirdiği Sorunlar

Niceleyiciler bize bir şeyden ne kadar bulunduğunu veya bir şeyin ne sıklıkla gerçekleştiğini söyleyen sözcük ve söz öbekleridir. Göreceğiniz gibi tüm niceleyiciler ilgili şeyin kesin miktarını belirtmez; daha çok kaba bir tahmin içerir.  

  • Tüm erkekler çok hızlı araba kullanır.

  • Siyasetçiler sıklıkla kendi çıkarlarını düşünür.

  • Çok az doktor sağlık reformunu destekliyor. 

  • Kendi konuşmalarını her zaman kendisi yazar.

  • Maddi güçleriyetse kadınların çoğu evlerinde çocuklarına bakmayı tercih ederdi.

 

Niceleyicilerle ilişkili üç olası sorun vardır:

1 Konuşmacılar ve yazarlar, niceleyicileri her zaman yeterli kesinlikle kullanmaz, bu nedenle ifade etmek istedikleri önerme net olmayabilir ve yanlış yorumlamalarla retorik istismara açık kalır. Arkadaşınızın şöyle dediğini düşünün: Profesyonel sporcuların hepsi sponsorluk anlaşmalarından büyük paralar kazanıyor. Aynı fikirde değilsiniz ve bir istisnadan bahsediyorsunuz: Fergic yalnızca sözleşme ücretini almaktadır, ayakkabı veya forma reklamlarından ilave bir geliri yoktur. Diyelim ki arkadaşınız, aslında her profesyonel sporcunun reklam ve sponsorluklardan büyük paralar kazandığını söylemek istemediğini, yalnızca çoğunun veya neredeyse hepsinin gelirlerini bu şekilde artırdığını vurgulamaya çalıştığını anlatarak bu iddiasını savunuyor. İddiası böyle netleştiğinde, bu iddiayı kabul etmenizin daha muhtemel olduğunu görüyorsunuz.

2 Bazı niceleyici sözcükler ve söz öbeklerinin kendileri belirsizdir. Örneğin, birinin şu iddiada bulunduğunu varsayalım: “Bazı doktorlar reçetesiz ilaç satışının suç olmaktan çıkartılmasını savunuyor.” Burada “bazı” ne anlama geliyor? Betimlenen görüşü sadece bir avuç doktorun benimsediği anlamına da gelebilir, daha büyük bir azınlığın bu görüşte olduğu anlamına da. “Bazı” sözcüğü ile kaç doktorun kastedildiğini daha kesin bir şekilde anlamadan iddiaya nasıl yanıt vermemiz gerektiğini bilemeyiz. Ayrıca bu iddia, böyle bir tartışmanın her iki tarafındaki kişiler tarafından da istismar edilebilir.  

3 İnsanlar sık sık niceleyicileri hiç kullanmaz. Örneğin, biri şöyle diyebilir: “Okutmanlar, öğrencilerin şikiyette bulunmasına fırsat vermiyor.” İlk bakışta bu cümle aşağıdaki önermeyi ifade ediyormuş gibi görünebilir: “Hiçbir okutman öğrencilerin bir şikâyette bulunmasına (asla) fırsat vermiyor.” Ancak muhtemelen aslında şöyle bir şeydir: “Karşılaştığım okutmanların çoğu, öğrencilere şikâyette bulunmaları için yeterince fırsat vermedi.”

Niceleyiciler ve genellemeler

İnsanlar sık sık genelleme yapmamanız gerektiğini söylerler.

Ancak bu konuda çok da kesin konuşmak şart olmayabilir. Bizim amaçlarımız doğrultusunda, bu terimi "tüm”, "her", "daima”, "hiçbir”, "asla" ve bunun gibi niceleyicilerin yanı sıra "çoğu”, “genellikle" ve benzeri niceleyicileri içeren, "ulamsal” bildirimlerden bahsederken kullanacağız.

Hangi genelleme türlerinin argümanların çözümlenmesi ve değerlendirmesinde sorunlara yol açabileceğini daha iyi kavramak için yapmamız gereken güçlü ve zayıf genellemeleri birbirinden ayırmaktır. Aşağıdaki genellemeleri ele alalım:

  • Kız okullarında sınav sonuçlan, erkek okullarındaki sonuçlardan daha yüksek.

  • Düzenli egzersiz yapmak sağlığınız için yararlıdır.

  • İnsanlar yaşlandıkça daha az spor yapıyor.

 

Karşı örnek düşkünlerinin bize birçok istisna sayabileceğinden şüphemiz yok. Buna dayanarak tüm genellemelerin yanlış olduğu iddiasını kabul etmemiz gerektiğini söyleyebilirler, çünkü tüm genellemeler için bir istisna bulunabilir. Ancak böyle yapmak, insanların aslında bu tür şeyler söyler veya yazarken kastettiklerini yanlış yorumlamak demektir. İnsanlar nadiren bu tür genellemelerin istisnasız doğru olduğunu söylemek ister. Muhtemelen sezdirmek istedikleri niceleyici "tümü” ya da "Hepsi” ile değil “çoğu durumda", genellikle ’ veya "hemen hepsi” ile eşanlamlı bir niceleyicidir. Bu genellemeler zatıf genellemelerdir.  

Öte yandan güçlü bir genelleme kullanan biri, gerçekten bu genellemenin istisnasız geçerli olacağını iddia etmektedir. Böyle genellemeler “tüm”, “her", “hiçbiri”, “her zaman", “asla” gibi niceleyiciler ile doğru bir şekilde ifade edilebilir. Örneğin:

  • Her yolcunun geçerli bir pasaportu olmalıdır.

  • Hastasının ölmesine yardımcı olan hiçbir doktor, kendisini yasalann üzerinde görmemeli.

 

Eğer bir kişi, güçlü bir genelleme içeren bir iddia ileri sürüyorsa ve bu iddiaya ilişkin bir karşı örnek bulabilirsek, iddiayı çürütmüş oluruz. Ancak tipik olarak niceleyici bulundurmayan genellemeler ile kastedilen güçlü genellemeler değildir. Genelleme karşıtlarının haklı olarak şüpheyle yaklaştığı genellemeler ırk, etnik köken, ulus, cinsiyet, sınıf ve cinsel yönelim uyarınca tanımlanan gruplara ilişkin genellemelerdir.  

Genellemenin retorik açıdan tehlikeli olduğu söylenebilir. Bunun iki nedeni vardır. İlk neden, birçok insanın böyle bir bildirimdeki olası bulanıklıkları net bir şekilde görememesidir. Yanlışlıkla güçlü bir genelleme olarak yorumlanması mümkündür. Kastedilen anlam tamamen belirtik bir biçimde ortaya konarak bu olası yanlış yorumlamalar düzeltilmediği sürece, bu genelleme son derece kışkırtıcı olacak ve muhtemelen düşmanlık duygularına yol açacaktır.

İkinci neden ise basit bir gerçektir: bu bulanıklıklar çözülse bile, insan gruplarına ilişkin bu tür genellemeler (zayıf genellemeler bile) sıklıkla kişilerin incinmesine neden olur. Zaman zaman insanlar bir gruba ilişkin bir genellemeye öfkelenebilir ve bu öfkeleri akılcı bir nedene dayanmaz; zayıf bir genelleme ile güçlü bir genelleme arasındaki ya da olgulara ilişkin bir genelleme ile sözde genetik niteliklere ilişkin bir genelleme arasındaki farkı ne kadar açıklarsanız açıklayın, bu durumu değiştiremezsiniz. Birçok mantıksızlık türü gibi, bu da kolaylıkla üstesinden gelemeyeceğimiz bir tür doğal mantıksızlıktır.  

Retorik kuvvet

Bu, bir cümlenin sahip olduğu anlamın retorik boyutudur. Cümlenin ifade ettiği önerme içeriğinin bir parçası değildir; daha çok, önermenin etrafında yer alan ve bizi ikna etmek için kullanılabilecek, duygusal veya başka yönlerden etkileyici vitrin süslemelerdir. Normalde ilgili sözcükleri kullanırken yararlandığımız dilbilimsel kurallar ışığında, söz konusu cümlenin bu retorik iletiyi ifade ettiğini düşünebiliriz. Aynı önermeyi ifade eden ama farklı retorik kuvvetlere sahip cümleleri inceleyerek bu noktayı daha iyi kavrayabiliriz. “Çocuklarını tek başına yetiştiriyor” cümlesi, retorik açıdan daha güçlü "O yalnız bir anne” cümlesi ile aynı önermeyi ifade eder. Ancak ilk cümle yalnızca bir kişinin aile düzeni hakkında bir olguyu dile getirirken, duygusal ve siyasi açıdan yüklü yalnız anne” terimini kullanan ikinci cümle bize bir olguyu bildirmekle kalmayıp ilgili kişi hakkında sempati uyandırmaya da yarayabilir.

Sezdirim

Sezdirim, cümlede ifade edilmeyen ama cümlenin yazıldığı veya söylendiği bağlam kapsamında cümlenin kastettiğini kabul edebileceğimiz anlamdır. Retorik kuvvetin aksine, sezdirim tipik olarak cümledeki sözcüklerin günlük kullanımlarına ilişkin kurallara göre yorumlanmaz. Sezdirimi tanıyabilmek için bildirimin hangi bağlamda yapıldığını bilmemiz gerekir. Bağlamsal etkenler arasında konuşmacının kim olduğu, kime hitap ettiği ve cümlenin ilgili kullanımını çevreleyen koşullar sayılabilir. Örneğin, bir öğrenci velisinin, okutmanlardan birine, "Kızımın dersleri nasıl?” diye sorduğunu, okutmanın da “En azından devamsızlıktan atılmadı” diye yanıt verdiğini düşünelim. Okutman açık açık "dersleri çok iyi değil” dememiştir ama sezdirim bu yöndedir.

bottom of page